-
Integrity
-
Anlam
- erdem, doğruluk, dürüstlük, namusluluk, bütünlük
-
Telaffuz
- /ɪnˈteɡrəti/
-
Örnekler
- He is known to be a man of integrity
Dürüst bir kişi olarak bilinir/tanınır
- the territorial integrity
toprak/alan bütünlüğü
-
Eş anlamlar
- Unity - Birlik, bütünlük
Honesty - Dürüstlük, doğruluk
Completeness - Tamlık, bütünlük
-
Zıt anlamlar
- Deceit - hile, yalan
Dishonesty - sahtekârlık, namussuzluk
Incompleteness - eksiklik
-
En çok kullanılan kalıplar
-
provide integrity - bütünlük sağlamak
- The carbon fibers provide structural integrity
Karbon fiberler yapısal bütünlüğü sağlar
-
lose integrity - bütünlüğü, dürüstlüğü kaybetmek
- At what point does a politician lose integrity?
Bir politikacı hangi noktada bütünlüğünü/dürüstlüğü kaybeder?
-
Favor
-
Anlam
- iyilik, lütuf, beğeni, ilgi, alaka
-
Telaffuz
- /ˈfeɪvər/
-
Örnekler
- Could you do me a favor please?
Bana bir iyilik yapar mısın(ız) lütfen?
- Her work never found favor among the critics.
Çalışmaları eleştirmenler arasında asla ilgi bulamadı
-
Eş anlamlar
- Kindness - iyilik
Approval - onay
Help, Aid - yardım
-
Zıt anlamlar
- Disapproval - onaylamama, itiraz
Evil, Harm- kötülük, zarar
Criticism - eleştiri
-
En çok kullanılan kalıplar
-
be in favor of sth - ...den/dan yana olmak, taraftarı/detekçisi olmak
- Most people are in favor of reducing traffic in cities
Çoğu insan şehirlerde trafiği azaltmaktan yana
-
in sb's favor - (birinin) lehine/lehinde
- Both sides have strong arguments in their favor
Her iki tarafın kendi lehine güçlü argümanları var
-
be in favor/out of favor - gözde olmak/gözden düşmek, hâlâ beğenilmek/beğenilmemek
- He has fallen out of favor, unfortunately
Gözden düştü maalesef
-
Confess
-
Anlam
- İtiraf etmek
-
Telaffuz
- /kənˈfes/
-
Örnekler
- I must confess that I’m not as brave as you think
İtiraf etmeliyim ki düşündüğün kadar cesur değilim.
- I confess that I didn't want to meet with you first.
İtiraf ediyorum, ilk başta seninle görüşmek istemedim.
-
Eş anlamlar
- To conceal - gizlemek, örtmek
To deny - reddetmek
To hide - saklamak
-
En çok kullanılan kalıplar
- to confess honestly - dürüstçe itiraf etmek
- to confess a fault - hatayı kabul etmek
- to confess to a crime - suçu kabul etmek
- You had best confess - en iyisi itiraf edin / kabul edin
-
Experinece
-
Anlam
- Deneyim, tecrübe, yaşanan / hissedilen şey
-
Telaffuz
- /ɪkˈspɪəriəns/
-
Örnekler
- Do you have any experience of working with children?
Çocuklarla çalışma tecrübeniz var mı?
- My trip to Australia was an experience I'll never forget.
Avustralya’ya yaptığım seyahat, asla unutamayacağım bir deneyim oldu.
-
Eş anlamlar
- Background - Özgeçmiş
Know-how - uzmanlık, bilgi birikimi
Knowledge - Bilgi
-
Zıt anlamlar
- Inexperience - deneyimsizlik, bilgisizlik
Ignorance- cehalet, bilgisizlik
Neglect - ilgisizlik, ihmal
-
En çok kullanılan kalıplar
- Have an/the experience - deneyim elde etmek, yaşamak
- From my experience - tecrübeme, deneyimlerime göre
- Gain experience - tecrübe kazanmak
- Fail to experience - tecrübe edememek